O zalim isyankârların ellerini bağlayan, onları ve arkalarındaki münafıkları durduran yalnız Allah Teâlâ’dır. Halkın isyankârlara karşı direnişi ilahi kudret için yalnız bir perdeden ibarettir.
Mısırlı Dr. Atiye Adlan’ın 15 Temmuz direnişinin yıldönümü dolayısıyla kaleme aldığı yazı Türkiye dışındaki Müslümanların 15 Temmuz’a bakışını görmemiz açısından ufuk açıcı nitelikte…
15 Temmuz münasebeti nedeniyle Cami İmâmının geçen seneki Cuma hutbesini “Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani bir kavim size el uzatmaya yeltenmişti de Allah onların ellerini sizden çekmişti. Allah’tan korkun! Müminler yalnız Allah’a dayansınlar.”(Mâide, 5/11) âyeti ile açması bir tesadüf değildi. Elbette hutbenin mihverini oluşturmak üzere bu âyeti seçmişti. Her ne kadar –dil engeli nedeniyle- âyetin sonrasındaki sözlerini tam anlamamış olsam da; bir an kendimi, âyetin anlamı ve nüzul sebebi ile 15 Temmuz yıldönümü ve ikisi arasındaki ilişkiyi aramakta buldum. Sanki ben ve imâm, aralarında şeffaf bir duvar bulunan iki çizgide ilerler gibiydik.
Dikkat çekici olan, iki vakıa arasındaki benzerliğin güçlü olmasıydı. Âyetin nüzul sebebini oluşturan vakıa, Medine’de İslam devletine mensup bir gurubungerçekleştirdiği başarısız bir inkılap çabası idi. Benî Nadîr Yahudileri, siyasi açıdan İslami siyasi varlığa karşı harici bir düşman sayılmazdı. Bilakis onlar da İslam devletinin tebaasından idi. Devlet anayasası (Medine vesikası), onların devlet ile ilişkilerini, hak ve sorumluluklarını düzenlemişti.
Ancak onlar, hain bir terör eylemi planlayarak bununla yönetimin başını yani Allah Rasûlü’nü (s.a.s.) hedefe aldılar. Allah Rasûlü (s.a.s.), Amr b. Ümeyyeed-Damrî’nin öldürdüğü Âmirîlerden iki kişinin diyetini verme konusunda kendilerine yardım etmek için yanlarına gitmişti. Yanlarına vardığında Yahudilerden bir kısmı aralarında gizlice şu konuşmayı yaptılar: Siz Muhammed’i daha uygun bir vakitte bulamazsınız. Hangi adam şu evin üzerine çıkar ve Ona bir taş atıp bizleri rahatlatır? dediler. Bunun üzerine Amr b. Cehâş b. Ka`b, “Ben” dedi. Haber, Allah Rasûlü’ne (s.a.s.) ulaştı. Allah Rasûlü (s.a.s.) geri döndü. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu. (Tefsîrü’t-Taberî, 10/10)
15 Temmuz 2016 yılında gerçekleşen darbe girişiminde de bire bir aynı yöntem uygulandı. Zira meşru yönetime karşı yapılan darbe girişiminin temel hedefi, devletin başındaki kişiyi tasfiye etmekti. Dolayısıyla âyetten mülhem olan manalar, bu olayın derinliğinde ve merkezinde de mevcuttur.
Burada, “Ey iman edenler! Akitlerin gereğini yerine getirin.” âyetindeki emri yerine getirmek suretiyle Allah’ın nimetine karşılık şükredilir. Bu âyet, tüm ahit ve vesikaları kapsayıcıdır. Bunların başında, Allah’ın kullarından almış olduğu taat ve ibadet etme sözü ile Rasûlü’nün müminlerle sözleştiği iktiza ve ittiba sözüdür. İmâm Taberî bu âyetin tefsirinde şöyle der: “Allah’ın sizlere verdiği nimeti hatırlayın. Buna karşılık, sizden aldığı söz ile Hz. Peygambere (s.a.s.) verdiğiniz söze vefa göstermek suretiyle şükredin. (Tefsîrü’t-Taberî, Câmi`u’l-beyân, Thk. Şâkir (10/100)
Şüphesiz devlet tarafından yapılan ve yönetimin temelini oluşturan meşru siyasi sözleşme, sözleşmelerin en önemli ve mukaddes olanıdır. Bu nedenle Nebevî emir, biat yoluyla –ki bu, hakikatte seçim türlerinden biridir- meşruiyet kazanan lidere vefa gösterilmesi, meşruiyetinin muhafaza edilip korunması şeklinde gelmiştir. Abdullah b. Amr b. el-Âs’tan yapılan rivayette, Allah Rasûlü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir imama biat eder, onunla el tutuşup kalben biat ederse,gücü yettiğince ona itaat etsin. Bir başkası gelip de onunla çekişecek olursa o diğerinin boynunu vurunuz.” (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, er-Risâle, 11/45) Bu, Müslim’in şartına uygun sahih bir hadistir.
Allah’ın Türkiye halkına bahşettiği ve onların bunu koruyup karşılığında şükretmesi gereken lütfüna gelince; -İslam ile müşerref olma lütfundan sonra- yiğit lider Recep Tayyib Erdoğan döneminde Türkiye’nin gerçekleştirdiği geniş ve derin bir iz bırakan o destansı duruştur. Halk, tehlike anında bu nimetin kıymetini idrak etti. Onlar, halkın iradesine sahip çıkıp vatanın onurunu korudurlar. Bu uğurda pek çok şehit verdiler. O şehitler ki, Allah’ın kendilerine bahşettiği cennet-i a`lâya mutlu bir şekilde yükseldiler.
O zalim isyankârların ellerini bağlayan, onları ve arkalarındaki münafıkları durduran yalnız Allah Teâlâ’dır. Halkın isyankârlara karşı direnişi ilahi kudret için yalnız bir perdeden ibarettir. Silahlı kuvvetlerin ve emniyet mensuplarının sergilediği kahramanlıklar zahiri sebeplerden ibarettir. Bu sebeplerin arkasında Allah Teâlâ’nı yüce kudreti gizlidir. “Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu).” (Enfâl, 8/17)
Âyet, zalim isyankârlara karşı bazı meşru korunma yöntemlerine mücmel ve müphem şekilde yer verse de; âyetin devamı kâfi iki hususla sonlandırılmaktadır: “Allah’tan korkun!” “Müminler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.”(Mâide, 5/11) Bu iki yöneltmenin ümmetin hayatında büyük bir etkisi bulunmaktadır. Tüm fitne ve musibetlerden korunma sebepleri işte bu iki hususa rücu etmektedir. Allah’a takva, kişiyi kendi nefsinin şerrinden ve toplumu da nefret dolu komplocu kimselerin şerlerinden koruyan işte bu imânî duygudur. Bu iki hususu ifa eden tevekkül ise, esbaba tutunmak ve Allah için kalben Müslüman olmaktır. Böyle bir tevekkül, Mevla Teâlâ’nın riâyeti ve inayetini celp edecektir.
İşte bu büyük halk, 15 Temmuz ruhuyla büyük zorluklara karşı mücadele etmiş, şehitlerin ruhlarından büyük bir güç ilham almış, bu olayın özünden muazzam bir manevi güç almış ve aldığı bu büyük güçle zafere ulaşmıştır. Halkın arkasında onları izleyen ve trenin vagonları gibi takip eden İslam toplulukları yer almaktadır. İleriye Ey büyük Türkiye halkı! Allah gücünüzü ve basiretinizi arttırsın. Sizleri inayeti ve riayeti ile kuşatsın.
Kaynak: 15 Temmuz; dersler ve ibretler